ne bekliyorsun?
  AİDS
 

AIDS'in bulaşmasını önleyen aşı

 

AIDS virüsünün bulaşmasının önlenmesine yardımcı olacak aşı geliştirildiği bildirildi.

Amerikan ordusu ve Taylandlı yetkililerin Bangkok'ta düzenledikleri basın toplantısında, Tayland'da 16 bin gönüllünün katılımıyla yapılan deney sonucu aşının, ölümcül AIDS virüsünün bulaşma riskini yüzde 31 oranında azalttığı açıklandı.

Yetkililer, dünyanın en kapsamlı aşı denemesi olan deneye katılan 18-30 yaş aralığında, HIV testi negatif olan Taylandlı heteroseksüel kadın ve erkeklerin 3 yıl boyunca takip edildiğini, sonuçta, aşı yapılan 8197 denekten 51'inin, aşı yapılmayan 8198 denekten 74'ünün AIDS virüsü kaptığını kaydetti.

Daha önce denenen iki aşının birleşiminden oluştuğu belirtilen aşı, Amerikan ordusunun sponsorluğunda, Amerikan Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü ve Tayland Kamu Sağlığı Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma sonucunda elde edildi.

Enstitü Müdürü Dr. Anthony Fauci, aşının yolun sonu olmadığına dikkati çekti, ancak elde edilen sonuçtan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. Fauci, "Bu sonuçların geliştirilmesi ve daha etkili bir AIDS aşısı elde edilmesi ihtimali hakkında tedbirli bir iyimserlik içindeyim. Bu yapabileceğimiz bir şey" diye konuştu.

Amerikan ordusunda görevli Albay Jerome Kim de deneme sonucu elde edilen başarı oranının çok yüksek olmamasına rağmen aşının, "güvenli ve etkili bir koruyucu aşı elde edilebileceğinin ilk kanıtı" olduğunu söyledi.

105 milyon dolara mal olan çalışmayla ilgili detaylı bilgilerin ekim ayında Paris'te yapılacak bir konferansta açıklanacağı kaydedildi.

Çalışmanın, Tayland'da daha önce bu konuda yapılan çok önemli bir araştırma yüzünden bu ülkede yapıldığı, Tayland hükümetinin de çalışmayı kuvvetle desteklediği bildirildi.

Dünya genelinde her gün 7500 kişi AIDS virüsü kapıyor. 2007 yılında 2 milyon kişi AIDS yüzünden hayatını kaybetti. 
 

AIDS, HIV virüsü nedeniyle insanlarda bağışıklık sisteminin çökmesine neden olan bulaşıcı bir hastalık.[1] AIDS sözcüğü, İngilizce Acquired Immune Deficiency Syndrome[2][3] (Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu/EBES) kelimelerinin akronimidir. İnsan bağışıklık yetmezliği virüsü (HIV), bağışıklık sistemine yavaş yavaş nüfuz ederek vücudun enfeksiyonlara karşı direncini yok eder ve bireyi çeşitli enfeksiyonlara ve rahatsızlıklara karşı korunmasız hale getirerek sonunda ölüme sebebiyet verir.[1] AIDS, HIV enfeksiyonunun son aşamasıdır ve bu süreçte ölümcül enfeksiyonlara ve kansere sıklıkla rastlanır.[1] HIV virüsünü taşıyan kişiye HIV pozitif denir. Kavram bütünlüğü sağlamak açısından yaygın olarak HIV/AIDS birleşik terimi kullanılır.

HIV virüsü kana bulaştıktan sonra uzun yıllar belirti vermeyebilir ve kişi kendini iyi hissedebilir.[4] Bazı vakalarda, HIV pozitif bir kimsenin 8 ila 10 yıl AIDS'e yakalanmadığı görülmüştür.[4] Bulaşma gerçekleştikten 3 ay sonra yapılan ELISA testleri en doğru sonucu verir.[5]

Konu başlıkları

[gizle]

Tarihçe ve coğrafi dağılım [değiştir]

Bilinen ilk AIDS vakaları 1981'de ABD'nin New York ve Kaliforniya eyaletlerinde rapor edildi.[1] AIDS teşhisi konulan ilk şahısların çoğu hastalığı cinsel yolla kapan eşcinsel erkekler[1] ve şırıngaları ortak kullanan damardan alınan uyuşturucu bağımlılarıydı.[1] 1983 yılında Amerikalı ve Fransız araştırmacılar hastalığın nedeninin HIV olduğunu buldular ve 1985'e gelindiğinde bu virüsü tespit eden serolojik kan testleri geliştirildi.[1]

AIDS muhtemelen Afrika'da ortaya çıktı[1] ve 1980'lerde başta Afrika'da olmak üzere AIDS vakalarında salgın düzeyinde artış görüldü. Bu hızlı artışta, Afrika'da şehirleşmenin çoğalması, uzun yolculukların ve uluslararası seyahatlerin artması, seks alışkanlıklarının değişmesi, damardan uyuşturucu kullanımının artması önemli rol oynadı.[1] Birleşmiş Milletler'in 2004 raporuna göre dünyada 38 milyon kişi HIV taşıyor, her yıl 5 milyon kişi virüsü kapıyor ve 3 milyon kişi AIDS'ten ölüyordu.[1] 1981-2008 yılları arasında, 20 milyon kişi AIDS nedeniyle hayatını kaybetti.[1]

Tüm dünyadaki HIV pozitif vakalarının %70'i Sahra altı Afrika'dadır.[1] Afrika'daki bazı ülkelerde nüfusun %10'undan fazlası HIV taşımaktadır. BU oranlar dünyanın diğer bölgelerinde bu kadar aşırı olmasa da Doğu Avrupa, Hindistan, Güney Asya ve Güneydoğu Asya, Latin Amerika ve Karayipler'de hızlı bir artış görülmektedir.[1] Oranlar Batı Avrupa ve ABD'de de artmaktadır. ABD'de yaklaşık 1 milyon kişi HIV taşımaktadır ve virüsü yeni kapan vakaların yarısı siyahi Amerikalılardır. Asya ülkelerinde en keskin artış Çin, Endonezya ve Vietnam'da görülmektedir.[1] Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre HIV retroviral tedavisine gereksinim duyan insanların 10 da 9'u tedavi görememektedir.[1]

Hayvanlardan insanlara geçişi [değiştir]

AIDS zoonoz bir enfeksiyondur. İnsanlar ve aşağı omurgalı (İng: lower vertebrate) hayvanlarda görülür. Genetik olarak HIV'e çok benzer bir virüs, Batı Afrika'da ekvatora yakın bölgelerde yaşayan şempanzelerde bulunmuştur. Maymun bağışıklık yetmezliği virüsü (SIV) olarak adlandırılan bu virüs, henüz şempanzelerde hastalığa neden olmamaktadır. Muhtemelen 20. yy'ın ilk yarısında, maymunların etleri için avlanması ve doğranması sırasında insanlara bulaştığı düşünülmektedir.[1] Afrika yeşil maymunlarında görülen ve SIV'in farklı bir çeşidi olan virüsün ise HIV-2'ye neden olduğu düşünülmektedir. HIV-2 de AIDS'e neden olabilir ancak bu süreç HIV-1'e göre çok daha yavaş gerçekleşir. Şu an dünyada en yaygın insan bağışıklık yetmezliği virüsü HIV-1'dir. HIV-2, başlıca batı Afrika'da görülür.[1]

Belirtileri [değiştir]

HIV bulaştıktan sonra, AIDS hastalığı belirtileri kişinin yaşam koşullarına ve vücut direncine göre birkaç yıl, hatta bazen daha uzun süre sonra ortaya çıkar. HIV bulaştığı vücutta çeşitli hücrelere, özellikle CD4T kan hücrelerine yerleşerek çoğalır. Zarar gören CD4T hücreleri giderek azalır ve bunun sonucu olarak vücudun bağışıklık sistemi yıkıma uğrar. Vücut direnci zayıflayan hastada, normalde zararsız olan, hafif geçen ya da ender rastlanan bazı hastalıklar belirir. Ayrıca lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride tekrarlayan uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük görülür. Tüberküloz, pamukçuk, diğer bakteri, mantar ve protozoan hastalıkları fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkar. Kişide bu belirtilerin ancak birkaç tanesinin bir arada bulunması durumunda AIDS düşünülebilir. Kaposi sarkomu ve bazı lenfomalar da HIV enfeksiyonunu düşündüren önemli belirtilerdendir. Kesin tanı için anti-HIV (ELISA) testi yapılır.

Bulaşma yolları [değiştir]

HIV; kan ve kan ürünlerinin, sperm veya diğer cinsel sıvılar üzerinden insandan insana bulaşır.[1] Ayrıca plasenta ya da süt yoluyla anneden bebeğine bulaşabilir.[1]

İnsan bağışıklık yetmezliği virüsü (HIV) öksürükle, hapşırıkla ya da el sıkışmak gibi olağan temaslarla bulaşmaz.[1] Bu virüs oldukça hassastır ve vücut dışında havada ve suda uzun süre yaşayamaz. Bu nedenle bulaşması için vücut sıvılarının doğrudan teması gerekir. Frengi, genital herpes (uçuk), bel soğukluğu (gonore) ve klamidya gibi cinsel hastalıkların cinsel bölgelerde yol açtığı yaralar ve doku bozulmaları, HIV bulaşma riskini artırır.[1]

Cinsel ilişki [değiştir]

HIV vücuda bu virüsü taşıyan birisinin kanı, spermi, vajina akıntıları veya diğer vücut sıvılarıyla bulaşır. Bu durum vajinal, anal veya oral seks sırasında gerçekleşebildiği gibi, ateşli öpüşme sırasında tükürük transferi ile çok çok az da olsa bulaşma ihtimali vardır. Bununla birlikte tükürükteki HIV miktarı çok düşüktür ve dünyada kayıtlı milyonlarca AIDS vakasından sadece 'bir' tanesinde bulaşma metodu öpüşmedir.[6] Bu vakada ise her iki tarafın da şiddetli diş eti kanamasından muzdarip olduğu ve bulaşmanın nedeninin muhtemelen tükürük değil kan olduğu görülmüştür.[6]

Doğum kontrol hapları ve lateks olmayan prezervatifler,[kaynak belirtilmeli] HIV'den koruma sağlayamaz. HIV virüsü hem bir erkekten hem de bir kadından bulaşabilir. Herhangi bir cinsel hastalık, HIV virüsünün bulaşma ihtimalini daha yükseltir. Hıv virüsünün iki tipi mevcuttur. Tip II de kadından erkeğe bulaşma ihtimali Tip I de ise erkekden kadına bulaşma ihtimali daha yüksektir. Afrikada 2. tip, Avrupa ve Amerika da ise 1 nci tip daha sık görülür.[kaynak belirtilmeli]

Kan nakli ve ortak şırınga kullanımı [değiştir]

HIV'in, şırıngalarını ortak kullanan damardan uyuşturucu bağımlıları arasında yayılma oranı oldukça yüksektir. Kanda HIV'i tespit ve ısı ile yoketme yöntemlerinin geliştirilmesinden önce virüs, kan nakli ile de bulaşmaktaydı ve geçmişte birçok hemofili hastası bu nedenle virüse yakalandı. Günümüzde kan nakli ile HIV bulaşma riski çok çok düşüktür. Çok nadiren sağlık personelinin de enfekte olmuş iğnelerin kazara batması sonucu bu virüse yakalandığı görülmektedir.[1]

Anne sütü ve plasenta [değiştir]

HIV, plasenta ya da süt yoluyla virüsü taşıyan anneden bebeğine bulaşır. Günümüzde doğuma yakın dönemlerde anneye ve bebeğe uygulanan antiretroviral ilaç tedavileriyle bebeğin virüse yakalanma riski azaltılabilmektedir.[1]

HIV/AIDS şu yollarla bulaşmaz [değiştir]

HIV/AIDS gündelik temaslarla, aynı odada bulunma, aynı okulda okuma, aynı havayı soluma gibi yollarla bulaşmaz.[5] HIV sağlıklı deriden geçmez.[5] Bunun dışında HIV/AIDS şu yollarla da 'bulaşmaz':

  • El sıkışma, deriye dokunma, okşama, kucaklama, sosyal öpüşme,[5]
  • Tükürük, gözyaşı, ter, aksırık, öksürük, idrar, dışkı,[5]
  • Yiyecekler, içecekler, çatal, kaşık, bardak, tabak, telefon vs.[5]
  • Tuvalet, duş, musluk, yüzme havuzu, deniz, sauna, hamam vs.[5]
  • Sivrisinek ve diğer böceklerin sokması,[5]
  • HIV pozitif bir kimse ile aynı ortamda kedi, köpek ve diğer hayvanlarla birlikte yaşamak.[5]

Çocuklar ve HIV/AIDS [değiştir]

HIV taşıyan ve tedavi görmeyen annelerin yaklaşık %30'u virüsü bebeklerine de verirler. Eğer anne yeni enfekte olmuş ise ya da AIDS'in ileri safhalarındaysa virüsün bebeğe geçme ihtimali daha yüksektir.[4] Virüsün anneden bebeğe geçmesi üç şekilde gerçekleşir:

  • Hamilelikte - Kan yolu ile bulaşır.
  • Doğum esnasında - Kan yolu ile bulaşır.
  • Emzirme esnasında - Anne virüsü taşıyorsa sütünde düşük yoğunlukta HIV bulunur ve bebek süt yoluyla virüsü kapabilir.

Dünya genelinde yaklaşık 2.5 milyon çocuk HIV taşımaktadır. 2010 yılı itibariyle yaklaşık 25 milyon çocuğun AIDS nedeniyle öksüz kalacağı öngörülmektedir.[4]

Korunma yöntemleri [değiştir]

  • Korunmasız cinsel ilişkiye girilmemelidir. Prezervatifin sağlam olmasına dikkat edilmeli, prezervatife zarar verebileceği için vazelin gibi petrol bazlı kayganlaştırıcılar kullanılmamalıdır.
  • Kan nakli sırasında, AIDS testi yapılmamış kontrolsüz kan kesinlikle kullanılmamalıdır.
  • Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş şırınga, iğne, cerrahi aletler, jilet, makas, diş hekimliği aletleri, akupunktur iğneleri kesinlikle kullanılmamalıdır. Bir kullanımlık araç-gereçler yeniden kullanılmamalı, kullanılan aletler kesinlikle dezenfekte ya da sterilize edilmelidir.
  • HIV pozitif kişi, test sonucunu öğrendikten sonra kesinlikle kan bağışlamamalıdır.
  • HIV'li sperm sıvısı, jenital sıvı ya da kanın yaralı bir dokuya teması engellenmelidir.
  • Açık yaralar, vücuda virüsün girişini engellemek için bantla kapatılmalıdır.

Türkiye'de AIDS [değiştir]

Türkiye'de HIV/AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların (CYBH) oranı oldukça düşüktür. Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Tema Grubu’nun 2002 yılında yayınladığı Türkiye’de HIV/AIDS Durum Analizi raporunda yer alan tahminlere göre, hastalığın ortaya çıkışından itibaren Türkiye'de en az 7,000 ile 14,000 arasında insan AIDS hastalığına yakalanmıştır.[7] Ancak T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan resmi rakamlara göre 1985-2003 yılları arasında HIV/AIDS toplam vaka sayısı 1712’dir. AIDS’li çocuk sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1985-2003 yılları arasında 18 yaş altı resmen bildirilmiş 78 vaka bulunmaktadır. Kayıt ve bildirim sistemindeki problemler nedeniyle AIDS vakaları hakkında güvenilir sayısal bilgi edinmek Türkiye'de oldukça zordur.[8]

Türkiye'de nüfusun neredeyse yarısı 25 yaşın altındadır ve gençler cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkında oldukça bilinçsizdir. Korunmasız ve erken cinsel ilişkiye girme açısından kadınlar ve özellikle ergenlik dönemindeki kızlar enfeksiyon riskine daha açıktır. Kayıtsız seks işçilerinin sayısı oldukça yüksektir ve bu durum HIV bulaşma riskini artırmaktadır.[8]

Türkiye’ye her yıl yaklaşık 14 milyon yabancı turist gelmektedir ve bunların dörtte biri Orta ve Doğu Avrupa, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Baltık Devletleri’ndendir. Komşu Doğu Avrupa ve BDT ülkelerinde CYBH ve HIV/AIDS vakalarının sık görülmesi sebebiyle, Türk halkı da bu sorunların tehdidi altındadır.[8]

AIDS'te çığır açan tedavi

Paylaş Benimsayfam'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş
Müfit Yılmaz Gökmen/ hurriyet.com.tr 27 Mart 2010
AIDS'te çığır açan tedavi
Alman doktorların genetik mutasyona uğratılan kök hücreleriyle bir AIDS hastasını tedavi etmeyi başarması, on milyonlarca insanın ölümüne neden olan hastalığın yok edilmesinde bir dönüm noktası olabilir.


Alman doktorların genetik mutasyona uğratılan kök hücreleriyle bir AIDS hastasını tedavi etmeyi başarması, on milyonlarca insanın ölümüne neden olan hastalığın yok edilmesinde bir dönüm noktası olabilir.

Almanya’da bulunan Charite Tıp Üniversitesi, 2008 yılında AIDS tedavisinde çığır açan bir gelişmeyle adını tüm dünyaya duyurdu. Hastane, üniversite ve araştırma merkezlerinden oluşan organizasyonun Berlin’deki kliniklerinde çalışan Dr. Gero Hutter, denediği tedavi yöntemiyle AIDS’e neden olan HIV virüsünü taşıyan bir hastanın kanından bu virüsü tamamen yok etmeyi başardı. /_np/7573/10027573.jpg

Söz konusu hasta, lösemi ve aynı zamanda AIDS hastası olan 42 yaşındaki bir ABD vatandaşıydı. Yaklaşık 10 yıldan beri AIDS tedavisi gören hastasının lösemiden kurtulmasına yardımcı olmak için, Dr. Hutter kemik iliği nakli yapmayı istiyordu. Ancak hastanın durumu o kadar ümitsizdi ki, Dr. Hutter ve meslektaşı Eckhard Thiel hastaya HIV virüsüne bağışıklığı olan kan kök hücreleri içeren kemik iliği nakli yapmaya karar verdi.

AIDS uzmanlığı olmayan kan kanseri doktoru Dr. Hutter, doku uyumlu kemik iliği alınacak bağış merkezinden, çok az insanda görülen ve AIDS hastalığına doğal bağışıklık gösteren “Delta-32” mutasyonunu içeren ilik istedi.

DELTA 32 NEDİR?

Wall Street Journal gazetesinde yer alan bir haberde, Dr. Hutter tarafından uygulanan kemik iliği tedavisinin süreci ilk kez basında açıklanırken, 600 gün boyunca ilaç kullanmayan 42 yaşındaki hastada HIV virüsünün izine rastlanmadığı ifade edildi. Haberde 1996 yılında AIDS hastalığına karşı kullanılan antiretroviral ilaçların HIV virüsünü barındıran hücrelerin zamanla yok edeceğine inanıldığı belirtildi. Ancak HIV virüsü kendini hastanın öz DNA’sına kopyalayarak “sığınak hücreleri” denilen hücrelerde uykuya yatabilme özelliğine sahipti. Bu sayede, ilaç tedavisi ardından virüs tekrar canlanabiliyordu. Aynı yıl içinde, doktorlar yüzlerce kişiyle çok riskli cinsel ilişkide bulunmalarına rağmen virüsten etkilenmeyen eşcinsel erkekler olduğunu fark ettiler. Bu erkekler ebeveynlerinden kendilerine miras kalan bir mutasyon sayesinde HIV virüsüne bağışıklık gösteriyorlardı. Bu mutasyon, CCR5 adlı molekülün hücrelerin yüzeylerinde belirmesine engel oluyordu. CCR5, HIV virüsünün hücrenin içine girmesini sağlayan bir kapı işlevi görüyordu. Ancak Avrupa’daki nüfusunun sadece yüzde 1’inde olduğu düşünülen Delta-32 mutasyonu, CCR5 molekülünü kullanarak hücreye girebilen HIV virüsünü bloke ediyordu.

Veri tabanındaki 80 potansiyel bağışçı arasından bir tanesinde Delta-32 mutasyonu bulunuyordu. Dr. Hutter hastasını tedavi etmek için mutasyona sahip kemik iliğini hem lösemi, hem AIDS hastası olan kişiye 2006 yılında nakletti.

Yaklaşık iki sene sonra oldukça iyi durumda olan hasta üzerinde yapılan testlerde AIDS virüsüne (HIV) ait hiçbir iz bulunamadı. Dr. Hutter “normal” kök hücrelerin Delta-32 genetik mutasyonuna uyumlu olabilecekleri şekilde değiştirilebileceğini kanısına vardı. Bu şekilde,
hücreler değiştirilmeleri ardından kemoterapi ve radyasyon tedavisine gerek kalmadan AIDS’li hastalara enjekte edilebilecekti.

ŞAŞIRTICI BAŞARI

Dr. Hutter 2006 yılında birinci derece kemoterapi tedavisinde başarısız olduğu zaman Delta-32 mutasyonu içeren kemik iliği nakliyle tedavi uygulamaya karar verdi. Doktorlar, naklin yapılacağı hastaya HIV virüsü kendini kanda tekrar göstereceği zamana kadar AIDS ilaçları kullanmamasını söyledi.

Ancak virüs hiçbir zaman kendini göstermedi. Neredeyse iki sene sonra, yürütülen standart testlerden hiç biri hastanın kanında virüsün izine rastlamadı. Hatta beyin hücrelerinde ve virüsün genelde saklandığı yer olan rektrum hücrelerinde de virüsten eser yoktu.

Tedavi 2008 yılı başında “Retroviruses and Opportunistic Infections” konferansında duyuruldu. Aylar içinde ise New England Journal of Medicine gibi sağlık yayınlarında yapılan tedavi hakkında makaleler yayınlanmaya başladı.

New York Times Gazetesi, Dr. Hutter’in tedavisinde elde ettiği başarıyı 13 Kasım 2008 tarihinde yayınlanan sağlık bülteninde duyurdu. Haberde, Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Ulusal Enstitüsü yöneticisi Dr. Anthony S. Fauci tedavi için, “Bu çok iyi bir durum, hatta şaşırtıcı bile değil” açıklamasını yaptı. Fauci, “Ancak uygulanabilirlik açısından şu an söz konusu olamaz” dedi.

Bunun sebebi, bu tür nakillerin hastanın bağışıklık sistemini tamamen kırması; kemik iliği, radyasyon ve ilaçlar kullanılan tedavide hastaların %10 ila %30’u hayatını kaybetmesi.

AIDS NASIL ORTAYA ÇIKTI?

AIDS hastalığı ilk olarak 1980’de ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki San Francisco şehrinde ortaya çıktı. Halen dünyanın bir numaralı gay-lezbiyen şehri olan San Francisco’da yüz binlerce eşcinsel kadın ve erkek cinsel eğilimlerini saklamaktan vazgeçmiş ve bunu açıkça ortaya koymaya başlamışlardı. İşte bu dönemde eşcinseller arasında hızla yayılmaya başlayan, ancak ne teşhisi bir türlü konulamayan bir hastalık kendini gösterdi. 1981 yılında, yüzlerce eşcinsel erkeğin ölümüne neden olan esrarengiz hastalığa doktorlar ilk ismini koydu: Gay Related Immune Deficiency (GRID), yani Gay Bağlantılı Bağışıklık Yetmezliği. Ancak aynı yıl içinde New York ve Los Angeles’taki doktorlar bağışıklık sistemleri tamamen iflas etmiş kadın, erkek ve bebeklerden oluşan sayısız hastayla karşılaşmaya başladı. 1982 yılının sonlarında, GRID yeni tanımını, yani Acquired Immune Deficiency Syndrome (AIDS), Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu adını aldı. 1982 yılında 14, 1983’te ise 33 ülkede AIDS vakaları görüldü. 1981’den itibaren 25 milyondan fazla insanın ölümüne neden olan AIDS, 2008 rakamlarına göre yaklaşık 35 milyon insana bulaşmış durumda. Aynı yıl, hastalıktan yaklaşık 2.4 milyon insan hayatını kaybetti.

ÇIĞIR AÇABİLİR

NYT, AIDS tedavisinde kemik iliği nakli yöntemi kullanımı 1980’lerden beri denendiğine dikkat çekti. Bu tedavilerden birinde, hem AIDS hem de kan kanseri olan bir hasta kanserden dolayı tedavi başladıktan iki ay sonra ölmüş, ancak öldüğü zaman HIV virüsü taşımadığı tespit edilmişti. Bu olayda onu kemik iliği nakli ile bağlantılı olan bir şeyin koruyup korumadığı anlaşılamamıştı.

Ancak aradan geçen 20 yılı aşkın sürenin ardından, ilaç tedavisiyle büyük ölçüde önüne geçilmeye başlanan AIDS hastalığında Delta-32 mutasyonunun rol alması, hastalığın tedavisinde kırılma noktası oluşturabilecek bilgiler elde edilmesini sağladı. Tıp dünyası, şimdi uygulanabilirliği üzerinde yoğun çalışmalar yapılan tedavinin geleceği noktayı merak ediyor.

Bağışıklık Yetmezliği Sendromu adını aldı. 1982 yılında 14, 1983’te ise 33 ülkede AIDS vakaları görüldü. 1981’den itibaren 25 milyondan fazla insanın ölümüne neden olan AIDS, 2008 rakamlarına göre yaklaşık 35 milyon insana bulaşmış durumda. Aynı yıl, hastalıktan yaklaşık 2.4 milyon insan hayatını kaybetti.




 


 
 
 
  Bugün 17959 ziyaretçi (24775 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol